Burdur Bağımsız Milletvekili Hasan Hami Yıldırım Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması için Kanun teklifi verdi.
Yıldırım TBMM Başkanlığı’na verdiği Kanun teklifinde Ayasofya’nın Ayasofya adıyla, Cami olarak Yeniden ibadete açılmasını istedi.
Kanun teklifinde Yıldırım Ayasofya Camii’nin kutlu bir emanet olduğunu belirterek “Fatih Sultan Mehmet Han’ın 1453 yılında, kendi adıyla kurduğu vakıfla beraber, Müslüman Türk Milleti’ne bıraktığı emsalsiz bir yadigarıdır; feth-i mübin ışığını 5 asır boyunca saçmış bir pırlantadır.” dedi.
“Ayasofya Camii, Türk Milleti için sadece bir vakıf eser, bir mekan değil, aynı zamanda bir manadır, ruhtur.” diyen Yıldırım “Ayasofya Fethin remzidir, nişanıdır, sembolüdür; adeta İstanbul’un beratıdır, tapu senedidir. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’de gördüğü rüyadır; Müslüman Türk’ün izzetidir, iffetidir. Ayasofya Camii, fethin olduğu kadar bir medeniyet telakkisinin; insana, mimariye, medeniyete ve dine saygının, bir hoşgörü anlayışının sembolüdür. Ne var ki, İstanbul mabetlerinin sultanı Ayasofya Camii bugün, kubbelerden gönüllere akan Kur’an sesine hasrettir. Sultanahmet’ten yükselen kudsi nidaya karşılık suskundur, mahzundur. Ayasofya matem içindedir; kubbeleri, mihrabı, minberi, pencereleri, ışıkları, renkleri ağlamakta, göz yaşları gönüllerimizi ıslatmaktadır. Ayasofya bugün, minareleri, kubbeleri ve renkleriyle hüzünlü bir şiir olup ruhumuza akmaktadır. Ayasofya Camii, adeta berzahtan kurtarılmayı, arasata geçmeyi beklemektedir. Bu milletin tarihiyle barışmasının, maddi ve manevi olarak ilerlemesinin, gelişmesinin, her “yeni”yi eskiten yeni bir dirilişin işareti olmayı beklemektedir. Ayasofya’nın, bu kutlu mabedin, yeniden camii haline getirilmesi, Türk Milleti’nin tarihine sırt çevirmeyi bırakıp, geçmişiyle barışmasının ve yeni bir hoşgörü iklimine geçişin gerçek bir başlangıcı, inanç ve ümit ufkunun yeniden aydınlanması anlamına gelecektir. ”
Bugün Ayasofya’nın vakfedilme gayesi dışında kullanılması, hem hukuken, hem örfen, hem de ahlaken yanlıştır, kabul edilemez.
Bizim medeniyetimiz bir yönüyle vakıf medeniyetidir. Vakfetmek, kendini değil, başkalarını, sadece günü değil gelecek kuşakları da düşünmek demektir. Vakıf, fedakarlığın, maddi ve manevi yardımlaşma ve dayanışmaya verilen önemin ifadesidir.
Vakıflar vakfedenler ve vakfa bağışta bulunanlar yönüyle, dinimize göre sadaka-i cariye hükmündedir. Bunların devamlılığına engel olanlar örfümüzce de dinimizce de, Ayasofya itibariyle vakfeden Fatih Sultan Mehmet tarafından da lanetlenmiştir. Bu laneti bu milletin üzerinden kaldırmak TC Hükümetinin, TBMM’nin görevidir, sorumluluğudur.
Ayasofya’nın vakfedilme gayesine uygun hale getirilmesi hem hukuki, hem ahlaki, hem de vicdani bir sorumluluktur, görevdir. Bu sorumluluk ve görevden kaçınanlar Türk Milleti, tarih ve gelecek kuşaklar önünde mesuldür, mesul olacaktır.