İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülsün Umurtak Başkanlığı’nda 2011 yılında başlayan Hacılar Büyük Höyük kazılarının bu yılki bölümünde savunma amaçlı yapılan yapılar gün yüzüne çıkarıldı.
1976 yılından bu yana Burdur bölgesinde kazı yaptığını bildiren Prof. Dr. Refik Duru Hacılar Büyük Höyük’ün 1950’li yıllarda kazılan ve çok tanınan Hacılar’dan farklı bir yer olduğunu söyledi. Duru “Hacılar Büyük Höyük’te 2011 yılında Kültür Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi adına Prof. Dr. gülsün Umurtak başkanlığında kazı başladı. Hacılar Büyük Höyük yaklaşık 280 metre çapında, yüksekliği yer yer 12-13 metreyi bulan hafif dairemsi ve biraz oval bir yapı.” dedi. Höyükteki en son yerleşmenin M.Ö.2500-2800 yılları arasında yaşanan ve arkeologlarca ilk tunç çağı denilen dönemin ikinci evresine ait olduğunu söyleyen Duru “2011’de höyüğün en üst noktasında kazılara başlamıştık. Son 3 yılda geniş çaplı yeni araştırmalara geçildi ve burada çok güçlü bir savunma sistemi ortaya çıktı. Anlaşılıyor ki höyüğün merkezi kesiminde bir yerleşme var. Ama bu yerleşmenin dışında çok güçlü bir savunma sistemi 1.5- 2 metre kalınlığında, 1.5-2 metre yüksekliğe kadar taştan masif duvarlı bir sur sistemi. Biz bu sur sistemin şimdilik 150 metrelik kısmını açtık. Çok enteresan bir savunma plânı söz konusu. Burayı plânlayan dönemin mimarı sistemi yan yana bitiştirilen odalardan oluşan bir odalar dizisi halinde düşünmüş ve uygulamış. Bu düzenlemeyi yaparken bu surun dönüşünü temin için küçük kırılmalar, açı değişiklikleri gerekiyor daireyi tamamlamak için, onun için dış tarafta, testere dişi gibi dişler yaparak 10 metrede 8 metrede bir iki derece açı değiştirerek daireyi tamamlamayı planlamış ve çok başarılı olmuş. Anadolu’da eski dünyada, ön Asyada da benzeri görülmeyen nitelikte bir sur sistemiyle çevrili, hiç tahmin edilmeyecek kadar güçlü yerleşme, büyük olasılıkla mahalli krallığın başkenti olmalı. Orayı kazıyoruz. Dolayısıyla bizim açımızdan çok heyecan verici. Görsel olarak da çok etkileyici bir yer. ” dedi.
Yazının keşfedilmediği bir dönem olduğu için kentte yaşayanların kimlikleri hakkında bilgi sahibi olamadıklarını aktaran Refik Duru “Bu dönem henüz yazının keşfedilmediği bir dönem. Yazı daha sonra M.Ö.1900’lerde Mezopotomya’dan Anadolu’ya geliyor çivi yazısı dediğimiz sistem. Burası bu o dönemden bin yıl ya da biraz daha fazla eski . Dolayısıyla yazı yok. Yazı olmayınca burada yaşayanların ne dilini, ne kimliklerini biliyoruz. Bir takım insan kalıntıları ele geçti onları Antropologlar incelediler. Öyle iskeletlerden çok kesin sonuçlara varmak söz konusu olamaz ama bizim ait olduğumuz homosapians türü insan. Bizden herhalde hiç bir farkları yoktu. Onun dışında yaşayanlar hakkında başka bilgimiz yok. Buna karşılık bu dönem insanının diğer becerileri, mesela ev eşyası yapımı, süs eşyası yapımı, mühür üretimi gibi konularda bilgilerimiz var. Son 4 yılda çıkan eserleri Burdur Müzesi’ne teslim ettik. Çok güzel, çok gösterişli mühürler ver. Mühürler niçin kullanılıyordu tartışmalı konu ama mühürün sahibinin kişiliğini kanıtlayan belge niteliğinde. Mühürler Arkeolojik olarak çok önemli. İnsan figürinleri var. Büyük ihtimalle o dönemin dini ana tanrıça dini dediğimiz büyük doğayı, hepimizi doğuran bir kadın tanrıça düşünülüyor. O Kadın tanrıçanın tasfirleri olan figürinler ve şematize edilmiş tasfirler var” ifadelerini kullandı.
Surların ortaya çıkarılması için binlerce ton toprağın ortadan kalkması gerektiğini kaydeden Duru şunları söyledi “bu kazma kürekle, el arabasıyla yapılıyor o yüzden çok ağır gidiyor. Höyüğün tamamını açmak düşünülüyorsa 30-40 yıl sürer. Minimum 15-20 yıl sürer. Höyükte 30 işçi ve 10 öğrenci ile birlikte uzmanlar, restoratörler, antropologlar, botanik uzmanları ve zoologlar çalışıyor.” dedi.