Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde düzenlenen Fahri Doktora Unvanı ile 1. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Bilim ve Sanat Ödül Töreni’nde bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mehmet Akif yaşayışıyla, duruşuyla ve ortaya koyduğu mücadelesiyle İstiklal Şairi sıfatını ziyadesiyle hak etmiş bir insandır. Akif, İslam dünyasına veya diğer ülkelere bakarken merkeze daima Türkiye’yi, İstanbul’u koymuştur. Ona göre umudun, kurtuluşun, dirilişin ruhunun kaynağı burasıdır, yani Anadolu’dur” dedi.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Konferans ve Sergi Salonu’nda düzenlenen törende; Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ile Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi yönetim kurulu ve öğretim üyeleri ile öğrenciler de hazır bulundu.
“BİLİMİ GENÇLERİMİZİN AYAĞINA GÖTÜRDÜK”
Konuşmasına, kendisine verilen fahri doktora unvanı dolayısıyla üniversite yönetimine teşekkürlerini ileterek başlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl ilk kez verilecek olan Mehmet Akif Ersoy Bilim ve Sanat Ödülleri’nin önemine değindi ve “Üniversitemizi kurarken belki birileri o zamanlar ‘her yerde üniversite açılıyor’ dendiği zaman ben farklı düşünüyordum. İnanmıştım ve Türkiye’de her ilimizde bir üniversite olmasının öğrenciyi buralara çekmek değil, tam aksine bilimi yavrularımızın, gençlerimizin ayağına götürme noktasında fiziksel imkânlarımızı oralara taşıma noktasında önemli olduğuna inanmıştım ve bunu da biz başardık ve başbakan olduğum bir dönemde bunun başarılmış olması da benim için ayrı bir mutluluk sebebidir” diye konuştu.
Konuşmasında; Fen Bilimleri Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Zekai Şen’i, Sosyal Bilimler Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı’yı, Sanat Ödülü’ne layık görülen Mehmet Bozdağ’ı, Türkiye’nin Tanıtımına Katkı Ödülü’ne layık görülen Kenan Sofuoğlu’nu, Mehmet Akif Ersoy Özel Ödülü’ne layık görülen Mehmet Ertuğrul Düzdağ’ı kutlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bunlar bugüne kadar ihmal edilmiş, ihdasında aslında geç kalmış ödüllerdir. Yakın zamana kadar sadece ülkemizin sanat, edebiyat ve kültür hayatına katkısı çok daha sınırlı şahıslar adına ödüller veriliyordu. Mehmet Akif Ersoy gibi bir millet şairinin, istiklal şairimizin ve İstiklal Marşımızın müellifi adına ödül olmaması gerçekten büyük bir eksiklikti. Bu eksikliği giderdiğiniz için sizlere ayrıca teşekkür ediyorum.”
“İSTİKLAL MARŞI, KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN ADETA MANİFESTOSUDUR”
12 Mart’ın İstiklal Marşı’nın kabulünün yıl dönümü olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstiklalimizin sembolü, Kurtuluş Savaşımızın adeta manifestosu olan İstiklal Marşımız 95 yıl önce, 12 Mart 1921 tarihinde, Büyük Millet Meclisimizde büyük bir coşku ve heyecanla kabul edildi. İstiklal Marşımız vatan topraklarının her karışında işgale karşı mücadele verdiği bir dönemde yazılmıştır. Bu marş hem lafzı hem ruhu itibarıyla gerçek bir bağımsızlık beyannamesidir” dedi. İstiklal Marşı’nın hangi şartlar altında yazıldığı anlaşılmadan ruhunun ve anlamının da kavranamayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mehmet Akif’i bu millet için İstiklal Marşı yazabilecek tek şair kılan sır, onun hayatında gizlidir” sözlerine yer verdi.
“MEHMET AKİF, SÖMÜRGE AYDININA KARŞI YERLİ VE MİLLÎ DURUŞUN SEMBOLÜDÜR”
Konuşmasında İstiklal Marşı’nın yazılış sürecine, düzenlenen İstiklal Marşı yarışmasına ve marşın Meclis’te kabul edilişine ilişkin bilgiler veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy’un hayatından onun kişiliğini yansıtan hatıralara da yer verdi ve şunları ekledi: “Akif yaşayışıyla, duruşuyla, ortaya koyduğu mücadelesiyle İstiklal Şairi sıfatını ziyadesiyle hak etmiş bir insandır. Hayatını, ‘sözüm odun olsun veya sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek’ ilkesi üzerine bina etmiş bir ahlak abidesi olan Akif, İslam dünyasına veya diğer ülkelere bakarken, merkeze daima Türkiye’yi, İstanbul’u koymuştur. Ona göre umudun, kurtuluşun, dirilişin ruhunun kaynağı burasıdır, yani Anadolu’dur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif’in; örnekleri son zamanlarda Türkiye’de sıkça görülen ‘sömürge aydını’na karşı yerli ve millî duruşun sembolü ve vatanını imanla sevmiş bir gönül insanı olduğunu vurgulayarak, “Ben özellikle gençlerimizin, Mehmet Akif’i çok iyi tanımalarını, onun hayatını kabullerini ve reddiyelerini çok iyi tahlil etmelerini isterim. Hatta Safahat’ı başınızın altında, yastık altı kitabı olarak özellikle değerlendirmenizi sizlerden isterim” şeklinde konuştu.
“BİRİLERİ BAŞKA ÜLKELERİN NÜFUZ AJANI OLMAYI, BİZE GAZETECİLİK DİYE YUTTURMAYA ÇALIŞIYOR”
Mehmet Akif’in mücadele ettiği anlayışın bugünkü temsilcileriyle mücadele ettiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “O gün Akif’in karşısında kimler dikilmişse bugün de aynı zihniyet bizim karşımıza dikiliyor. 16 Mart 1920’de İstanbul’da işgal kuvvetlerini alkışlarla, bayraklarla, sevinç çığlıklarıyla karşılayanların bakiyeleri, bugün de yabancı ülkeleri Türkiye’ye müdahale etmeye çalışıyorlar. O dönemde nasıl millet varıyla, yokuyla bağımsızlık mücadelesi verirken, mandacılığı kurtuluş olarak görenler mevcutsa, bugün de aynı anlayışa sahip olanlar var. Kalemini işgal kuvvetlerinin emrine verenler o günde vardı, televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden NATO’ya, Avrupa Birliği’ne, şu veya bu ülkeye yalvaran müstemlekecilere bugün de şahit oluyoruz. Aradan yaklaşık 100 yıl geçse de bu zihniyet değişmemiştir. Birileri, taşeronluk yapmayı, başka ülkelerin nüfuz ajanı olmayı, bize gazetecilik, akademisyenlik, ilericilik diye yutturmaya çalışıyorlar.”
“BATIYA KARŞI EZİK, DOĞUYA VE KENDİ MİLLETİNE KARŞI İSE KÜSTAH OLANLAR VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Huzurunda eğilmeyi borç bildiğimiz” sözleriyle tanımladığı hocaların, akademisyenlerin olduğunu, onların vatansever ve milliyetperver olduklarını kaydetti ve devamında şu değerlendirmelerde bulundu: “Onların önünde biz eğiliriz. Çünkü onlar bizim varlık sebebimiz, onlar bizim varlık nedenimizdir. Ama bunlar, batıya karşı alabildiğince ezik, doğuya ve kendi milletine karşı ise küstahtırlar. Bu kesimlerin yaşadıkları tam anlamıyla bir vatansızlık sendromudur. Teröre destek veren sözde aydınlarda da batı başkentlerini ağlama duvarına çeviren kimi siyasilerde de paralel ihanet çetesinin elebaşlarında da bu hastalığın işaretlerini rahatlıkla görebilirsiniz. Terörü, terör örgütünü kutsayacak teröristlere sempatiyle bakacak kadar muvazeneyi şaşıranların bu ülkeyle, bu milletle hiçbir gönül bağı yoktur. Onlar ne derse desin, kime taşeronluk yaparsa yapsın, biz milletimize hizmet etmeye, milletimizle yol yürümeye devam edeceğiz.”
Başbakanlığı devraldığında 76 olan üniversite sayısının bugün 193 olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine yöneltilen ‘Üniversite açmak problemi çözmez.’ eleştirilerini hatırlattı ve “Peki problemi ne çözer? Hakkâri’nin ücra köşesindeki bir çocuk, bir genç, acaba üniversite için İstanbul’a, Ankara’ya nasıl gelecek, bunun hiç değerlendirmesi yapıldı mı?” diye sordu.
“BİZ BEDEL ÖDEDİK, YAVRULARIMIZA BEDEL ÖDETMEYECEĞİZ”
Kendilerinin, o bölgedeki öğrencinin, üniversite eğitimi alabilmesi derdiyle dertlenirken, birilerinin de çıkarak molotoflarla üniversiteleri yakmaya çalıştıklarına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bunlar, benim oradaki Kürt kardeşimin, Kürt evlatlarımızın temsilcisi olabilir mi? Mümkün değil. Ülkemizin son 13 yılı tüm maskelerin düştüğü gerçek yüzlerin ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Yıllarca köşelerinden demokrat liberal olarak ahkâm kesenlerin, içlerinde nasıl şifa bulmaz bir darbeci maraz taşıdıklarını hep birlikte gördük, görüyoruz. Milletten ve demokrasiden umudunu kesen bu kesimler, her fırsatta tekrar 1960’ların, 1980’lerin kendilerine alan açan vazife veren günlerini hatırlıyorlar. Bu özlemle şu ana kadar savunageldikleri ne varsa ayaklar altına almaktan, gerçek yüzlerini ifşa etmekten çekinmiyorlar.”
“Bir bakıyorsunuz birileri köşelerinden darbe çığırtkanlığı yapıyor, bir diğeri terör örgütüne göz kırpıyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şu değerlendirmelerle devam etti: “Hepsi birden bu ülkenin çocuklarının birbirini kırdığı o kara günleri özlüyor. Ama biz bunlara bugüne kadar fırsat vermedik, vermeyeceğiz. Çünkü biz bedel ödedik, yavrularımıza bedel ödetmeyeceğiz. Biz o günlerden geldik. İçinizde inanıyorum ki aynı şekilde bizim jenerasyonda olup da o bedeli ödeyenler var. Ama bundan sonra bu ödenmesin istiyoruz. Bu mücadeleyi sizlerle bu ülkeye ve bu millete hizmet etmeyi kendine şiar edinen hocalarımızla akademisyenlerimizle birlikte yürüteceğiz. Bunu ‘Asım’ın Nesli’ olmaya aday bilinçli gençlerimizle çalışkan, başarılı öğrencilerimizle gerçekleştireceğiz. İşte bunun için eğitime, özellikle de yükseköğretime çok büyük önem verdik, çok büyük yatırım yaptık.”
“ÜNİVERSİTELERİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN EĞİTİM KAMPINA ÇEVİRMEK İSTEYENLERE PRİM VERMEYİN”
Akademik kadronun çoğaltılmasından, öğrenci yurtlarının sayı ve niteliğinin artırılmasına kadar yüksek öğrenim alanında geçen 14 yılda yaşanan gelişmeye ilişkin bilgiler veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, üniversite öğrencilerinden büyük beklentilerinin olduğunu dile getirdi ve öğrencilere hitaben şunları söyledi: “Türkiye 1970’li yıllarının karanlık günlerine üniversitelerden başlayarak yuvarlanmıştı. Türkiye’yi kaos ve istikrarsızlığa, kardeş kavgasına sürüklemek isteyenler, bunun ilk adımını üniversitelerde atmıştı. Bugün de teröre sempatiyle bakan çevreler, benzer projeleri, benzer senaryoları yine üniversitelerden başlayarak hayata geçirmeye çalışıyorlar. Sizlerden üniversiteleri bilim ve eğitim yuvası olmaktan çıkartıp terör örgütlerinin eğitim kampına çevirmek isteyenlere prim vermemenizi istiyorum. Sizler bizim umudumuzsunuz, geleceğimizsiniz. Sizler inanıyorum ki yeni Türkiye’nin, inşasında aktif rol alacak neferlerisiniz. Ben sizlere güveniyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda Mehmet Akif Ersoy’un “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem / Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim / Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim / Adam aldırma de geç git diyemem, aldırırım / Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım / Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu” dizelerini de okudu.
1. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Bilim ve Sanat Ödülleri’nin sahiplerine verilmesi ile tamamlanan törenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’a gitmek üzere Burdur’dan ayrıldı.