Bağımısz Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım kentlerin acil çözüm bekleyen imar ve altyapı sorunlarının son günlerde yaşanan su baskınları ve seller vesilesiyle yeniden gündemin ön sıralarına geldiğini kaydetti.
Yıldırım”Kentlerimizde hemen her sağanak yağış afete dönüşmekte, heyelan ve sellere yol açmaktadır. Zemin ve bodrum katları su basmakta, yollar ırmağa, meydanlar, altgeçitler göle dönmektedir.Esasen bu durum kentlerimizde hüküm süren planlama ve imar düzeni, daha doğru ifadeyle “düzensizliği” dikkate alındığında, bize şaşırtıcı gelmemektedir.” dedi.
Yıldırım yayınladığı basın bülteninde “Dere yatakları ya yapılaşmaya açılmakta veya üzeri örtülerek kanalizasyon hattına, kolektöre dönüştürülmektedir. Derelerin üstü ise yol, refüj veya pazar yerleri olarak kullanılmakta, kentlerin başka yerlerindeki donatı eksiklikleri, dere yatakları kullanılarak giderilmeye çalışılmaktadır. Kentlerimizde korunması ve bitki örtüsü geliştirilmesi gereken yeşil alanlar, koruluklar ve toprak yüzeyler giderek yok edilmekte, her türlü yapılaşmanın dışında tutulması gereken vadiler ve yüksek eğimli araziler betonlaştırılmakta, kıyı bölgeleri ve içme ve kullanma suyu havzaları adım adım imara açılmaktadır. Sosyal ve kültürel altyapı alanları ile teknik altyapı alanları hızla yok edilmekte, yerlerinde alışveriş merkezleri, rezidanslar, çok katlı binalar yükselmektedir.” ifadelerini kullandı.
Kamuya ait açık mekanlar ve yeşil alanların giderek yok olduğunu aktaran Yıldırım ” Kent hayatının ayrılmaz parçası olan sosyal ve kültürel mekanlar birer birer ortadan kalkmaktadır. Yapılan ölçüsüz yoğunluk artışları, yolları ve otoparkları yetersiz hale getirmekte, yaya ve trafik güvenliğini ortadan kaldırmaktadır; yerleşmelerimiz yayalar, engelliler, yaşlılar, çocuklar, aslında toplumun bütün kesimleri için, giderek yaşanmaz hale gelmektedir.Sel baskınlarında hayatlarını kaybedenler, hayatı boyunca çalışarak, emeğiyle elde ettiği birikimleri bir anda yok olanlar, başka seçeneği olmadığı için bodrum katlarda barınmak zorunda kalanlar ve her su baskınından sonra çaresiz evlerini temizleyen insanlar, kentlerimizde “sıradan” insan manzaraları haline gelmiştir.” dedi.
“Yaşadığımız bu kentleşme sorunlarının arkasında, planlama ve imar sistemimizden teknik altyapı yetersizliklerine kadar pek çok sebep gösterilebilir” diyen Yıldırım şu görüşlere yer verdi; “Ama her halde, son dönemde daha baskın hale gelen iki faktör öne çıkmaktadır. İlki, kamu kaynaklarının, toplum yararını öncelemekten ziyade, belli kesimlere sermaye aktarımı amacıyla kullanılmasıdır. İkincisi ise, bir yönüyle ilk faktörün kaçınılmaz sonucu olarak, artık kanıksamaya başladığımız ve meslek çevreleri dışında daha az sorguladığımız, imar planı değişiklikleri ve kentsel dönüşüm adı altında, ancak pek çoğu yanlış, çarpık ve toplum yararına aykırı uygulamalardır.
Sıklıkla başvurulan imar planı değişiklikleri ki bunlar çoğunlukla şehir planlama disiplinine, planlama ilke ve tekniklerine ve mevzuata aykırıdır, anılan sorunların en önemli sebepleri arasındadır. Üstelik son dönemde bu usulsüz plan değişiklikleri kentsel dönüşüm kılıfı içinde sunulmakta, kentsel dönüşümün anlam, içerik ve amaçlarına tamamen aykırı biçimdeki uygulamalar gerçekleşmektedir. Ülkemizde orta büyüklükteki bir kentte yıllık imar planı değişikliği adedi yüzlerle, büyükşehirlerimizde ise binlerle ifade edilmektedir. Planların bu kadar sık değiştirildiği bir yerde planlı gelişmeden söz edilemez; tersine, şehirlerimizde yaşanan değişim tam bir plansızlık halini yansıtmaktadır. Bugün kentlerimize, doğal çevreyi, yeşili, yereli, yöresel mimari farklılıkları, yayayı, yaşlıyı, çocukları, yoksulu, farklı yaşama kültürü ve alışkanlıklarını görmezden gelen; buna karşılık, otomobili, şehir içi “otoyolları”, çok katlı rezidansları, AVM’leri kutsayan bir imar anlayışı dayatılmaktadır. Bu kentlerin yoksulları, itfaiyecisi, zabıtası, sokakta çalışanı, yolcusu, öğrencisine hemen her sağanakta yaşatılan çilenin sorumlusu, suçlusu; imar rantı uğruna kentlerimizi talan eden, kentsel arazi rantını artırma ve bu ranta el koyma hırsıyla hareket eden mevcut iktidarın imar anlayışıdır.
Anlaşılmaktadır ki, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanları dışlayan, düşmanlaştıran; yönetimde şeffaflıktan, katılımcılıktan, toplumun sağduyusundan, uzlaşma kültüründen, hak, hukuk ve adaletten uzaklaşan bir iktidar anlayışının kentlerimizi götürmekte olduğu nokta da, maalesef çok farklı değildir.”