Burdur Gölü’nde meydana gelen ve gölün tamamını kaplayan Nodularia sipumigena (ALG) Patlaması gölde büyük bir tehlike olarak ortaya çıkıyor.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof.Dr. İskender Gülle,”Burdur Gölü’nün güzel manzarasından ne yazık ki güzel haberler veremiyoruz. Burdur Gölü’nün kıyı kesimleri sarımsı renkte bir bulamaç kıvamında.” dedi.
su içerisindeki bazı mikroskopik bitkilerin çok yoğun bir şekilde gelişerek tamamen ortamı kendi lehlerine çevirmeleri ve kendi rengine boyamalarına ALG patlaması denildiğini anlatan Gülle ALG patlamalarının dünyada yaygın bir olay olduğunu ve birçok ekonomik, çevresel ve sağlık sorunlarına neden olabildiğini kaydetti.
Burdur Gölü’nde ilk defa 2000 yılında bu organizmanın varlığının kendisi tarafından rapor edildiğini anlatan Gülle “daha sonra 2006, 2010, 2011 yılında geçen yıl bir miktar görüldü. Fakat tüm zamanların en büyük gelişimini bu sene görüyoruz. Bunun sebeplerinden birisi; Gölün tuzluluk oranı her yıl artıyor. Göl suyunun tuzluluk oranı yüzde 50 oranında arttı ve binde 21.5 civarına geldi. Ayrıca 40-50 yıldır Burdur şehrinin bütün yerleşim bölgelerinin kanalizasyon dahil olmak üzere tarımsal atıkları, yüzey atık suları göle gidiyor. Bu durumda gölün fosfor açısından zenginleşmesine sebep oluyor. Bu da bu organizmaların gelişimini oldukça kolaylaştırıyor. Göldeki bu durum yaklaşık bir hafta 10 gün boyunca devam edecek ve dah sonra bu organizmalar toplu halde çürümeye başlayacak. O kadar yoğun çürüme olacak ki bu çürüme esnasında oksijen oldukça düşecek veya sıfırlanacak ve yoğun bir koku ve çok kirli bulanık bir su halini alacak. Oksijan azalacağı için Gölün endemik balık türlerinden olan Burdur Dişli sazancığı dediğimiz balıklarda kitlesel ölümler meydana gelebilir hatta su kuşlarında bile ölümler olabilir.” diye konuştu.
ALG Patlamasının bazı durumlarda da yoğun toksin saldığını söyleyen Gülle ” yani hepototoksin denilen, canlıların karaciğeri üzerinde etkili olan bir tür toksin salgılıyor. Bu toksin balıklarda ve suyu kullanan diğer canlılarda akut ve kronik etkilere yol açabilir. Ancak Burdur Gölü’nün suyu içme, sulama ve evsel amaçlı kullanılmadığı için bu toksinin insanlar üzerinde doğrudan bir etkisi söz konusu değil.” diye konuştu.
Gülle, Burdur Gölü’nde 1990’lı yıllarda suyun 10 metre dibinin görülürken şu anda suyun 10 cm altının zor görüldüğünü ve bunun sulardaki kirliliğin bir göstergesi olduğunu aktardı.
Gülle sözlerine şöyle devam etti; aslında yapılabilecek bir şey yok. Siyonabakterilerin sudan arıtılabilmesi günümüz koşullarında özellikle Burdur Gölü gibi büyük göllerde neredeyse imkansızdır ki içme sularını bile artıtmakta dünya teknolojisi çok zorlanıyor. ALG’nin kendisini ortamdan temizlesek bile toksinleri ortamda uzun zaman kalıcı olabilir. Onun için Burdur Gölü için kısa vadede yapılabilecek hiç bir şey yok. Uzun vadede Gölün su seviyesi eski konumuna gelirse tuzluluk azalacağından dolayı ALG’nin gelişiminde bir yavaşlama olabilir. Çevresel atıkların, yağmu veya sdel suları ile gelen hayvan çiftliklerinden ahırlardan fosforlu atıkların suya girmesi engellenirse uzun vadede bu organizma gölde ortadan kalkabilir. Ama günümüz koşullarından her yıl devam edecekmiş gibi görüküyor.”
Gülle, “İnsan sağlığına doğrudan bir etkisi yok ancak suyun içerisinde girilmesi, su sporları tavsiye edilmeyen bir durum. Bütün dünyada bu durumlarda su kenararına uyarı levhaları asılır. Burada böyle bir şeye gerek görülmemiş ama yinde de bu olay geçinceye kadar gölün rekraasyon değerini önemli ölçüde düşürecektir insanlar baktığı zaman çok fazla estetik bir yapı göremeyecekler” ifadelerini kullandı.
Gülle hava koşullarına bağlı olarakta bir kaç gün sonra yoğun bir amonyak ve hidrojen sülfit kokusu yayılabileceğini de belirtti. Gülle “aslında bu olay yıllardır göle ne yapıldıysa onun ortaya çıkmış hali. Göl yılların tanıklığını yapıyor.Bu suyun eski haline gelmesi her şey düzgün olsa bile 10 yıldan önce zor gibi görüküyor.” dedi.