BEM-BİR-SEN 23 YAŞINDA
Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (Bem Bir Sen) Burdur Şube Başkanı Selami Keleş sendikanın kuruluşunun 23’üncü yıldönümü nedeniyle basın açıklaması yayınladı.
Keleş açıklamasında şu görüşlere yer verdi ; Bu gün Sendikamız Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası BEM-BİR-SEN’in 23. Kuruluş yıldönümü. sendikamızın şerefli, imanlı, milli ve tavizsiz dik duruşuyla yekvücut olmuş dava arkadaşlarım.. 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesini büyük bir cesaret ve özveriyle yaptığı çekimler ve haberlerle aydınlatarak milli bir duruş sergileyen basınımızın güzide temsilcileri;
“İnsanlığı kucaklamak için, aradaki duvarları yıkmaya gerek yok. Bunun için duvarın üzerine çıkarak her iki taraftakilere seslenmemiz lazım” diyen Türk sendikal hareketinin duayenlerinden, büyük fikir insanı, şair, yazar Merhum Akif İnan’ı, vefatının 17. Yılında rahmet, muhabbet ve minnet duygularımızla anıyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım;
Şüphesiz ki çoğulcu ve katılımcı demokrasinin temel unsurlarından olan basınımızın, demokrasinin gelişmesi, yerleşmesi ve devamına katkısı o denli çok büyüktür.
Gücünü halktan alan, objektif bir anlayışla haber ve yayın yapma, toplumu doğru bilgilendirme, elde ettiği haber ve bilgileri kamuoyuna tarafsız anlatma adına bireylerin bilgi sahibi olmaları noktasında önemli bir misyonu üstlenen basın mensuplarımız, gece-gündüz, yaz-kış demeden, çok zor şartlar altında çalışmaktadırlar. Kimi zaman haber peşinde koşarken çok elim kazalar sebebiyle hayatlarını kaybederek ya da yaralanarak haber olan basın mensuplarımız birçok zorluğa göğüs germelerine rağmen sendikalı olamamaları sebebiyle ne yazık ki işlerinden olmaktadırlar.
İşte o zorlu şartlardan belki de en önemlisi, 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi tanklara, jetlere, helikopterlerden yağmur yağarcasına sıkılan kurşunlara aldırış etmeden, kamerasını, fotoğraf makinesini, mikrofonunu kaparak meydanlara çıkan ve milli duruşuyla önemli bir demokrasi sınavını başarıyla veren cesur yürekli çalışan gazetecilerimiz… Sizlerle ne kadar iftihar etsek azdır.15 Temmuz’da ülkemiz tarihine geçecek en karanlık günlerden birine daha tanık olduğumuz o kapkara gecede, halkımızın birlik ve beraberlik içerisindeki tepkisini kamuoyuna en iyi şekilde aktaran, darbeye karşı açık ve net bir tavır sergileyen, milli iradenin gücünü en iyi şekilde yansıtarak örnek bir tavır ortaya koyan, dayanışmanın enerjisini topluma yansıtan siz değerli haber kameramanlarımıza, foto muhabirlerimize ve muhabirlerimize sendikam adına bir kez daha sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Gönlümüz elbette ki ülkemizin müşterek sesi olan gazetecilerin çalışma şartlarının tüm Türkiye’de daha da iyileştirilerek, engellerin ortadan kaldırılması ve belli standartlara kavuşturulmasını istemektedir. Bu manada ayrıca şahsım ve yönetim kurulum adına zorlu şartlara göğüs geren değerli basın mensuplarımızın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. 2017 yılının tüm basın çalışanlarımız için hayırlara vesile olmasını dilerken, görevleri esnasında hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Kıymetli Dava Arkadaşlarım;
Ülkemizin içinden geçtiği sancılı süreçte vatanını, milletini, bayrağını her şeyin üzerinde tutan bir sivil toplum kuruluşu olmanın verdiği sorumluluk anlayışıyla bugüne kadar sürdürdüğümüz mücadelelerde Milli iradenin gerçek sahipleri olan milletimizin sesi olmaya azami gayret ettik. Büyük özveri ve fedakârlık çerçevesinden ayrılmadan özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimini, ülkemizin milli değerlerini ayakta tutmak adına teşkilatlarımıza aşıladığımız milli ruh inancıyla silahların, tankların, jetlerin gölgesinde ciğerlerimiz yana yana 247 şehit vererek aşmayı başardık.
Geçmişimizden çıkardığımız derslerle bugün giderek yalnızlaştırılmaya çalışılan ülkemizde hani bir deyim vardır ya: ‘Atın yüğrükse bin de kaç’ diye. İşte biz, hiç bir şekilde onlardan olmadık. Körler çarşısında ayna satanlara karşı da her zaman dik durmaya çalıştık. Sendikamız, bugüne kadar aynı ırkın evlatlarını bir arada tutan, aynı cevherin damarları olarak istismarcı bakış açısından uzak, ayrıştıran değil, her zaman birleştiren bir sendika olmuş, zorlu yollarda onurlu yaşamanın da rotasını çizmiştir. Sendikamız, bağlı bulunduğu Memur-Sen Konfederasyonunun büyüklüğünden hareketle tüm teşkilatlarıyla ülkemizi içeride ve dışarıda sarmal altına almaya çalışan baskılar sonucu girdiği kasisli ve çukurlu yollarda her zaman metanetli, ferasetli, soğukkanlı ve iradeli olmayı kendine bir vazife saymış, ülkesine ve değerlerine sahip çıkarak bu manada sergilediği milli duruşla önemli bir demokrasi sınavını daha başarıyla vermiştir.
Sendikamız, 23 yıllık geçmişiyle toplumsal barış, birlik ve beraberlik gerektiren bütün konularda sivil toplum kuruluşu olmanın gerektirdiği bütün şartları taşıyan, uzlaştırıcı, milli iradeye uygun adımlar atarken, gündemin peşinden giden değil, kendi gündemini oluşturan ve her zaman Hak’kı savunan bir düşünce yapısıyla hareket etmektedir. Şiddet ve şiddet içerikli eylemleri reddeden, evrensel düşünen ve bu kurallar çerçevesinde sendikacılık yapan, bireysel taleplerin toplumsal talebe dönüştüğü, sosyal sorumluluğunun bilincinde, kurumsal yapısını tamamlamış ‘Yerli ve Milli’ bir sivil toplum kuruluşu olan BEM-BİR-SEN, bugün 70 bine ulaşan üye sayısıyla memur sendikacılığının ilklerini gerçekleştiren sendikası olmuştur.
Onları trafik kazalarında, yangında, hatta ağaçta kalmış bir kediyi kurtarırken görürsünüz. Görevi esnasında stres, fiziksel ciddi riskler ve ölümcül yaralanmalar ile yüz yüze olsalar da olayın büyüklüğü ya da küçük oluşu onlar için önemli değildir. 300 yıllık bir teşkilatın neferleri olan Tulumbacılardan, bugünün tabiriyle itfaiye çalışanlarımızdan bahsediyorum. Sadece yanan bir nesneyi değil, kimi zaman gönüllerdeki yangını almaya çalışan itfaiye teşkilatından… Buradan hükümetimize seslenmek istiyorum. Zor ve bir o kadar riski yüksek bir mesleği yerine getiren itfaiyecilerimiz mesai kavramı bulunmadan çalışmaktadırlar. Tüm itfaiye teşkilatı sizlerden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 40’ncı maddesinde itfaiyecilere yönelik yıpranma payı hakkının itfaiye erlerinin sadece yangına müdahale ettikleri saatlerde uygulanabileceğine yönelik genelgenin tüm mesai saatlerini kapsayacak şekilde düzenlenmesini beklemektedir.
Gelelim bir başka teşkilatımıza. Onların durumu daha içler acısı. Mesleklerini icra etmeye çalışırlarken maruz kaldıkları saldırılarla değil, genellikle bir olaya müdahale ettiklerinde gazetelere, televizyonlara haber olurlar. Kimi zaman yaralanır, sakat kalır, hatta şehit olurlar. 190 yıllık Zabıta teşkilatımız çalışma koşulları dolayısıyla son günlerde can güvenliklerine ilişkin ciddi kaygılar duymaktadır. Ülkemizin zorlu bir dönemden geçtiği şu günlerde birlik beraberlik ve dayanışma duygularının daha çok ön planda tutulması gerekirken, ne yazık ki bir anlamda kamu düzenini sağlamakla görevli, zabıta teşkilatına yönelik basında acımasız bir kampanya yürütülmektedir. Zabıta teşkilatının görev yetkileri çerçevesinde can güvenliğinin sağlanmasına yönelik yetkililerimizin ciddi manada tedbir alması gerekmektedir.
Hem itfaiyecilerimizin hem de zabıta teşkilatımızın görevlerini ne kadar büyük meşakketle yerine getirdiklerinin farkındayız. İnşallah önümüzdeki süreçte bu iki güzide teşkilatımızın tıkalı damarları yeni uygulamalarla hayat bulacaktır.
İslam Dünyası kan ağlıyor. Akan kan, dökülen gözyaşı ve çekilen acılar insanlık âleminin vicdanını rahatsız ediyor etmesine de bu tek başına çözüm değil. Müslümanlık soykırımı yapılırken bizler nefes alamayız. Müslümanlar kendi vatanında esaret altında, mezalimle yaşamaya çalışırken mutlu olamayız. Onlar kuru ekmeğe muhtaç iken boğazımızdan lokma geçmez. Öyle ise niçin susuyoruz? Bizlere ne oldu da bu kadar duyarsızlaştık? Bakınız, geçtiğimiz ay Ürdün’de gerçekleştirdiğimiz Başkanlar Kurulu Toplantısının ardından topluca Kudüs’e gittik. Kudüs ağlıyor, Mescid-i Aksa ağlıyor, Müslümanlar haykırıyor arkadaşlar… Şimdi gözlerimizde umudu, kıvılcımı arıyorlar. Çeşmelerden akan sular acı akıyor, kuşların sesi çıkmıyor, havanın kokusu ağır… Ama Soykırımcı İsrail dur durak bilmiyor, hukuk tanımıyor, dinimizi fosilleştirmek, Müslümanlığı dize getirmek istiyor. BM’in almış olduğu göstermelik kararları İsrail umursamıyor. Peki, İslam ve Türk Dünyasının beyni ve omurgası olan bizler niçin susuyoruz? Üç beş satır kaleme alıp kamuoyuna duyurmakla sorunu çözdüğümüzü mü sanıyoruz? Biz kendimizi avuturken İsrail, Mescid-i Aksa’nın altını oyarak tüneller kazıyor.
Değerli Dostlar;
Artık Türkiye varoluş mücadelesinin yörüngesinde. Siyonizmle, İslam düşmanları ile mücadele için tarihi seferberlik başlatmaktan başka seçeneğimiz kaldı mı? Sinsi rüyalar gerçeğe dönüşmek üzere. Acilen öfkemizi büyüterek, ancak körleştirmeden gardımızı almalıyız.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutluyorum. Görevleri sırasında şehit olmuş başta güvenlik güçlerimiz olmak üzere hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, sendikal camiamıza hizmet vermiş gönül dostlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.